Pazar, Ekim 28, 2007

YAĞMUR, SİMİT, ÇAY !



Yaz sonrası, hatta bazen de yaz boyunca yağmurlu ve kapalı bir havanın özlemini duyarım! Hava güneşli olduğunda evet mutlu olurum ama evde oturursam da kendimi bir garip hissederim, mutlaka çıkmak isterim!
Halbuki hava kapalı olduğunda evde oturmanızda bir sakınca yoktur ! Dışarı çıkmamanız için çok geçerli bir sebebiniz vardır! Ve böyle havalarda en güzel şey güzel bir çay demleyip (ya da nefis bir kahve yapıp), yanına da şöyle atıştırmalık bişeyler hazırlamak, evi mis gibi kurabiye-kek-simit kokusu ile doldurmaktır! Sonra da alıp bunları camın yanında yağmuru izleyerek yemektir!
Çalışırken de okurken de, yağmurlu günlerde hep "şimdi evde olsaydık, battaniyenin altına girip, çay ve kurabiye eşliğinde televizyondaki eski Türk filmlerini izleseydik" diye hayaller kurardım! En çok da karlı günlerde bunu isterdim! Ah keşke lapa lapa kar yağsa da yapsak bu hayali !
Resimdeki kandil simitleri tam buğday unu ile yapıldı, nispeten sağlıklılar diyebilirim! Ben artık hergün una bulanmazsam kendimi eksik hissediyorum!

Bu yüzden de bu seferlik nispeten sağlıklı bir hamurişi olsundedim! Çok sevdiğim kitabım "Beyaz Unsuz Şekersiz Hamur İşleri" (Arzu Aygen-Ülfet Aygen) hemen imdadıma koştu!

Malzemeler:

  • 1 çay bardağı susam
  • 3.5 su bardağı tam buğday unu (benim unumla 3 bardak yetti)
  • 1 çay bardağı yoğurt
  • 6 yemek kaşığı ya da 150g oda sıcaklığında eritilmiş tereyağ
  • 1 çay bardağı zeytinyağ
  • 1 yumurta (akı sarısı ayrılmı)
  • 1 tatlı kaşığı bal (ben pekmez koydum o da güzel oldu)
  • 1 çay kaşığı karbonat
  • 1 çay kaşığı mahlep
  • 1 tatlı kaşığı deniz tuzu

Yapılışı:

  1. Fırınınızı 180 (turbo 160) derecede ısıtın, fırın tepsisini yağlayın ya da yağlı kağıt serin. Susamı geniş bir tabağa alın.
  2. Unu geniş bir kaba eleyip ortasını havuz gibi açın. Eleğin üzerindeki kepeği de içine katın.
  3. Yoğurt, tereyağ, zeytinyağ, yumurta akı, bal, karbonat, mahlep ve tuzu ortasına koyup güzelce yoğurun
  4. Kabın kenarlarında ayrılmaya başlayınca, elinize yapışmadan toplar yapabildiğiniz zaman, ceviz büyüklüğünde 20 parça koparın.
  5. Kopardığınız hamur parçalarını elleriniz arasına yuvarlayarak uzatın ve iki ucunu birleştirip halka haline getirin. Ben dayanamam hamurla hemen oynarım ve bir sürü değişik şekil yaparım! Örneğin 3 küçük uzun parçadan saç örgüsü yapıp uçlarını birleştiririm ya da düğüm (kalp) gibi yaparım (pretzel krakerleri gibi). Mert için de minik simitler yaptım, o da bayıldı bu işe!
  6. Halkaları önce yumurta sarısına sonra da susama batırın. Ben bazılarına sadece çörek otu, bazılarına da hem susam hem çörek otu serptim.
  7. Birbirine değmeyecek şekilde fırın tepsisine dizin.
  8. Sıcak fırının orta rafında 20-30 dakika pişirin. Susamların üzerin pembeleşmiş olmalı. Hemen fırından çıkarın, alttan da hava alabileceği şekilde tel ızgara üzerinde ısıtın.

Kitaptaki notta mahlebin İdris ağacı ve kokulu kiraz ağacı da denilen mahlep ağacı meyvesinin çekirdeklerinin öğütülmesinden elde edildiği yazıyor. Kandil simidinin nefis kokusunun da müsebbibi olarak tanınırmış! Daha fazla bilgi burada.

Bu kitabı gerçekten çok seviyorum, daha önce de bir havuçlu kek tarifi vermiştim, o da nefis ve çok sağlıklı olmuştu. Tariflerde sadece tam buğday unu var ve beyaz una göre daha sağlıklı olduğu için bu da benim içime biraz olsun su serpiyor !

Yapanlara afiyet olsun.

Salı, Ekim 23, 2007

Minik Eller Mutfakta : İMDAAAAAT !



Ben bu etkinliği dört gözle bekleyip, tarihe dört gözle bakmamışım!! 30 ekim zannedip geciktim iyi mi!!!



Halbuki anlatacak 3 farklı hikayem vardı !


Birincisi evdeki miniğimle yaptığımız Akdeniz Pizzamız!


Küçük şef Mert'le Pazar günü güzel bir pizza yaptık ama fotoğraf çekmeyi unuttum ve zaten yemeğe o kadar geç kaldık ki, bir telaş geçiverdi o anlar ! Pizzamın kötü bir resmi yanda gördüğünüz gibi, son kalan dilimin gece karanlığında alel-acele çekilmiş hali !!



Bu da Mertoşun hamura bulanmış elleri (itiraf ediyorum bu da eski bir resimden alınma!)



Pizzamızı, ekmek hamuru hazırlayıp (önce o hamurdan nefis sıkmalar yapıp) üzerine de bayıldığım "Akdeniz Pizza" malzemeleri ile donattık. Üzerine biraz su ile karıştırdığımız bibersalçası ve domates salçası ile kekik sürdük. Bu safhada Mert gerçekten bir minik şef gibiydi, büyük bir ciddiyetle serpiştirdi kekiği! Üzerine kaşar rendesi ve onun üstüne de sıkmadan kalan kavrulmuş soğana kattığım maydonoz beyaz peynirini ekledik. Biraz zeytin, bolca domates ekledikten sonra, karabiber, kırmızı biber serpip, üzerine yine kaşar rendesi rendelik.

Hımmm harika oldu ! Pizzayı sevmeyen var mıdır diye düşünüyorum!!


İkinci hikayemiz ise Bakü'de geçen yıl yaptığımız "Kurabiye Grubu" oldu! Nefis kurabiyelerin üzerini çok eğlenceli bir şekilde süslemiştik. Bu yazıda da anlatmıştım, bloguma ilk başladığım günlerde. Umarım siz de fikri beğenirsiniz.



Gelelim bu etkinlikle aynı vakite denk gelen güzel bir tesadüfe, üçüncü hikayemize !


Mert burada, Bakü Uluslararası Okuluna gidiyor (TISA) ve orada bugün bir sürü değişik milletten, 3-4 yaşlarında çocuklarla beraber bugün bir başka kurabiye süsleme günü yaptık! Bu sefer ki tarif için bir sürü güzel kitabımı araştırdım ama hepsinde bir buzdolabında bekletme süresi olduğundan bizim aktivitemizin akışına uymayacaktı. Bu yüzden Müge'nin tarifini biraz değiştirerek uyguladım.



Sabah ilk iş malzemelerimi alıp okula gittim ve okulun mutfağını kendi mutfağıma çeviriverdim. Bir gece önce yaptığım kakaolu deneme hamurumu da iyi ki yanıma almışım çünkü çocuklardan öyle bir rağbet oldu ki, 2 hamur ancak yetişti.


Ortaya bu sefer sadece renkli yıldızlar, çikolata damlacıkları ve kuru üzüm koydum. Bir kaç değişik de kalıp.


Ve 6'şarlı gruplardan yaklaşık 5 gruba birden tek başıma bu işe girişince, öğretmenlerin tek tek ellerinden öpmek istedim!!! Yuva öğretmeni olmak ne kadar, ama ne kadar zor bir iş bu sabah anladım! Hamuru burnuna tıkayanlar, koklayacam diye burnunu sokanlar, süsleme malzemelerini avuçla yemek isteyenler, "bana da bana da" diye benim burnuma tabağını bıkmadan sokanlar, hamuru minik minik parçalayıp kalıba sıkıştırmaya çalışanlar, hamuru çiğ çiğ yemeğe çalışanlar, bağıranlar, çağıranlar, İMDAAAAAAAT KURTARIN BENİİİİİ!!!!






....demedim tabii, gülümseyip işime devam ettim! En sonunda korkunç bir baş ve bel ağrısı ile işimi bitirdim! Aynı anda etrafı nefiiisss tereyağlı kakaolu kurabiye kokusu doldurdu (teşekkürler Müge'cim). Öğretmen ve çocukların bu işte çok zevk almaları ve mutlu olmaları gerçekten de yorgunluğumu unutturdu bana! Enerji doldum yine. Sanırım öğretmenler de böyle enerji alıyorlar bu işten!


Daha güzel el resimleri olsun isterdim ama o hengamede ancak bunu çekebildim. Bunu bile çekerken " neden neden???" diye soran soran son gruba derdimi anlatmaya çalışıyordum.



Haftaya daha organize bir şekilde yapacağız yine bu işi, tekrar resim çekip yenilemeye çalışacağım, bana şans dileyin, parçalanmadan döneyim evime !


Son olarak bu güzel aktiviteye ev sahipliği yapan Selen'e tebrikler ve teşekkürler !

Pazar, Ekim 21, 2007

Mangal tarifleri NİHAYET!


Günlerin ne kadar hızlı geçtiğine inanamıyorum! İki çocuklu hayat içinde, üstelik artık çalışmamama rağmen, yapmak istediklerimin ancak yarısını yapabiliyorum! Umarım bu sıkıştırılmış hayat modu yakında geçer !! Ya da acaba iki çocuk olunca hep böyle mi oluyor??


"Çok yakında" falan deyip sizi de uyutmuş gibi oldum kusura bakmayın! Önce araya bayram telaşı girdi ve sonra da geçen bütün hafta benim büyük oğlanın okulu olmadığından evde onu eğlendirmekle meşgulduk!

Gelelim meşhur mangal tariflerine !! Meşhurluğu sadece uzun zamandır yazamamaktan aslında.

Yaz aslında, özellikle de İstanbul'da çoktan bitti ama Bakü'de Eylül ve Ekim oldukça sıcak geçti. Biz de fırsattan istifade balkonda mangal keyfini buradaki arkadaşlarla paylaştık. Fotoğraflar iki farklı akşamın karması oldu.


Menülerde, daha önce "Yaşasın Salatalar" yazımda anlattığım salataların yanı sıra, (tabii ki meşhur) kısır, piyaz, börek çeşitleri, ızgara hellim ve ızgara sebze vardı. Mangaldaki etlerin terbiye soslarını ve de Evcini'nden aldığım inegöl köftelerini de bir başka zaman anlatacağım çünkü çok çok başarılı oldular.


Tarifini vermek istediklerim ise fırında kaşarlı-karidesli mantar, köz kırmızı biber-patlıcan salatası ve en ilginci de sanırım fırında domatesli, kekikli enginar ! Hepsi bir yazıya sığmayacak gibi duruyor, bu yüzden şimdilik ilk ikisini vereceğim.

Fırında kaşarlı-karidesli mantar çok kolay ve pratik bir tarif.



Malzemeler:
  • 1 paket mantar
  • 1 çay bardağı kaşar peyniri
  • Mantar sayısı kadar karides (ben dondurulmuşlardan kullandım)
  • 1 tatlı kaşığı hardal
  • Zevke göre tuz-karabiber-kırmızı biber-köri
  • Dilerseniz biraz tereyağ

Yapılışı:


  1. Mantarları temizleyin ve saplarını dikkatlice çıkarın
  2. Saplarını ince ince doğrayın ve buna hardal, baharat, kaşar peynirin yarısı ve isterseniz tereyağ ekleyin (ben eklemedim!)
  3. Bu karışımı mantarların içine doldurun ve bunun üzerine birer karides yerleştirin
  4. Karideslerin de üzerine biraz daha kaşar peyniri rendeleyin
  5. 180 derecelik fırında üzeri kızarana dek pişirin

Karidesler yiyenlere süpriz oluyor ve bu çok kolay yemeğin servis tabağı adeta silinip-süpürülüyor!

Köz kırmızı biber-patlıcan salatası

Bu çok kolay olan bir başka tarif ama ne zaman yapsam yine ilk bitenlerden oluyor! Bilgiye'nin kulakları çınlasın, bize o öğretti bu tam Doğu işi leziz tarifi.

Malzemeler:

  • 1 kilo kırmızı biber
  • 1 kilo patlıcan
  • 4 domates, soyulmuş ve küp küp doğranmış
  • 4 diş ezilmiş sarımsak
  • 2-3 yeşil biber
  • Yağ (ben herzamanki gibi zeytinyağında yaptım ama çekinmeyenler tereyağ da kullanabilir tabiii!)

Yapılışı :

  1. Patlıcan ve kırmızı biberleri fırında ya da ocakta közleyin ve kabuklarını soyarak küçük küçük doğrayın
  2. Yaklaşık 3 çorba kaşığı zeytinyağında domatesi yumuşayana kadar çevirin
  3. Yeşil biberleri de ekleyin ve onları da yumuşatın
  4. En son sarımsakları ekleyin ve kokusu çıkana kadar birkaç dakika daha çevirin
  5. Közlemiş olduğunuz patlıcan ve biberleri de ekleyerek karıştırın, birkaç kez çevirin ve altını kapatın
  6. Hafif ılık ya da soğuk olarak servis edin

Bu nefis mezeyi vakti olmayanlar, dolaplarında bulunduracakları hazır doğranmış domates, közlenmiş patlıcan ve biber konserveleri ile çok kısa sürede de yapabilirler. Şipşak bir meze olarak acil misafirlerinizi şaşırtabilirsiniz!

Bir sonraki yazıya en ilginç tarifi, enginarı sakladım, iyice televizyon kanallarına benzedi bu iş, " az sonraaaa" !

Salı, Ekim 16, 2007

Bayramın ardından..

EN SÜRPRİZLİ VE EN TATLI BAYRAM


Arife günü sabah saat 7:30 civarları, bababu (babaannenin ailedeki adı) evde kahvaltısını hazırlarken, uzaklardaki oğlu arar. Bakü'den havadisleri verir, bayramda neler yapacaklarını konuşurlar ve bayramda ayrı kalacak olmanın hüznü sesine yansır. İkisi de biraz buruk telefonu kapatırlar.

Bababu kahvaltısına geri döner, aklında uzaktaki evlatları, torunları ve bolca"keşke"ler vardır...

Saat 8:00 civarı kapı çalar, gözden bakmak ister bababu ama biri eliyle kapamıştır. "Allah allah sabahın bu saatinde ve arife günü şeker istemek için biraz erken değil mi?" diye düşünür bababu. "Kim o ?" der, bir çocuk sesi "Biziiiiz" der ama bababu hala kim olduğunu göremez ve artık kızmaya başlar! "Elini çekmezsen açmam kapıyı!"

Elini çeker veeeeeeeeee...

Karşısında 2 torun, 2 evlat gülümseyerek ona "Sürpriiiiz" derler (bebek torun sadece sırıtır)!
Bababu şaşkın-mutlu-heyecanlı bir "Hiiiiii" der ve çığlık-kıyamet-gözyaşı ile sarılınır!




İşte bu sahne bir şeker reklamından değil, bizim bayram kaçamağımızdan alındı!! Bu defa kimseye haber vermedik ve tüm aileye önceden hazırlanıp-çalışıp sürpriz yaptık! Her seferinde saklana saklana apartmanlara girip, teknolojik aletlerden kaçarak (örneğin görüntülü zil sistemleri sürprizlere zarar aletlermiş!) kapıyı açanın nefis bir "hiiiiii" çekip donup kalmasını, gözlerinin yerlerinden çıkarcasına açmasını görmek ne kadar eğlenceliymiş meğer!


Unutulmaz bir bayram oldu bu sefer! Tüm uzaktakilere darısı başınıza diyoruz!


Nice mutlu, şeker tadında bayramlar!

Pazar, Ekim 07, 2007

ÇOK YAKINDA!! MANGAL SOFRASINDAN SEÇMELER


Yaz biterken 2 haftasonu üstüste mangal sofrası kurduk, biri aynı zamanda iftar sofrası da oldu! Çok yakında tarifleriyle vereceğim.
Belki biraz tahminde bulunursunuz sofrada neler olduğunu?


Pazartesi, Ekim 01, 2007

YAŞASIN SALATALAR !



Salata çocukluğumdan beri en sevdiğim, en çok tükettiğim yemektir sanırım! Eskiden annem sofraya oturunca ilk önce salata yememi yasaklamaya kadar gitmişti. O kadar çok yiyordum ki hem sonra yemek yemeğe halim kalmıyordu hem de sofradakilere salata bırakmıyordum!


Her akşam mutlaka en az bir çeşit salatası olanbir evde büyüyünce, kendi evimde de aynı alışkanlık fazlası ile devam etti. Her çeşit yeşillik, sebze benim için salataya girebilir. En güzeli ise en sade ve kolay olanıdır, bol taze marul-dereotu-nane ve üzerine de bol limonlu, zeytinyağlı sos! Salatadaki tek nazım bol limonlu olması şartıdır yoksa tadını alamam bir türlü.

Son 3 haftadır misafirlerimiz vardı bu yüzden bloga yazı yazamadım ama bolca malzeme biriktirdim. Bu hafta sırayla yazacağım.


Yukardaki salatalar da misafirlere yapılanlardan örnekler.


Sol üst köşedeki bildiğiniz çoban salatası ama içinde fazladan reyhan, beyaz peynir ve biraz yağda kavrulmuş ayçekirdeği içi var.


Sol alt köşedeki ise GÖBELEK salatası, yani mantar salatası. Bunun içinde de mantar, bezelye, mısır, kırmızı biber, maydonoz, dereotu, salatalık turşusu var. Sosu limon ve zeytinyağından ibaret. Leziz bir birleşim olduğunu tahmin ediyorsunuzdur.


Sağ üst köşedeki ise yeni favorim! Fotoğraftaki salatam biraz parmesanda boğulmuş ve içindekiler çok belli olmuyor! Bu her yiyenin hayran kaldığı salata için semizotu, tuzda ovulmuş kırmızı soğan, ceviz, domates, sumak lazım. Sosu için de az limon, nar ekşisi ve zeytinyağ. Üzerine parmesan ya da eski kaşar rendeleyebilirsiniz.

Sağ alt köşedeki lahana salatası tarifini daha önce vermiştim, bu seferkini yine Leyla yapıp getirdi, harikaydı her zamanki gibi.


Bizde diyet devam ettiğinden akşamları bu salataları evirip-çevirip yiyoruz. Söz konusu misafirler olunca biraz daha süslü ve zeytinyağlı yapıyorum, kalori derdim olmuyor !


Kısacası, YAŞASIN SALATALAR !